Teknoloji

Rosewater – İnceleme

80’lerin ortalarından beri point & click macera oyunları oynuyorum. Rahatlıkla bugüne kadar elimden sayısız oyun geçtiğini söyleyebilirim. Bir türde bu kadar çok oyun oynadığınızda bir noktada artık her şeyi görmüş olduğunuzu düşünmeye başlıyorsunuz, sizi şaşırtan bir şeylerle karşılaşma ihtimali git gide azalıyor. Ben de öyle düşünüyordum ve Rosewater bu bakımdan beni ters köşeye yatırdı.

Rosewater temelinde Adventure Game Studio ile hazırlanmış bir macera oyunu, ama işin bulmaca kısmından ziyade hikaye anlatımının çok öne çıktığını söyleyebilirim. Oyunun üç perde halinde anlatılan konusu, gerçek bir western yol hikayesi. İlk perde gazeteci Harvey Leger rolünde Rosewater kasabasına gelişimizi, Gentleman Jack ile tanışmamızı, bize eşlik edecek yol arkadaşları bulmamızı ve hep birlikte bir hazinenin peşinde yollara düşmemizi anlatıyor. İkinci perde bu yol hikayesinin yolculuk kısmı ve yol boyunca başımıza türlü türlü olaylar geliyor. Üçüncü ve son perde ise hedefimiz olan El Presidio’ya varışımızı ve burada yaşadıklarımızı anlatıp hikayeyi sonuçlandırıyor. Gerçek anlamda giriş, gelişme ve sonuç yani.

Rosewater’ın beni şaşırtmayı başardığını söylemiştim çünkü ben uzun yıllardır verdiğimiz çoğu kararın oyunun gidişatını ciddi biçimde değiştirdiği, neredeyse her bulmacanın bırakın ikiyi, daha bile fazla sayıda çözümü olduğu, diyaloglar ve yaptıklarımızla yol arkadaşlarımızla olan ilişkilerimizin doğrudan etkilendiği ve bu ilişkilerin de hikayede olan şeyleri değiştirdiği bir macera oyunu oynamamıştım. Rosewater’ın iyi olacağını biliyordum, Francisco Gonzalez takip ettiğim bir geliştirici ve önceki oyunu Lamplight City’i de (zaten her iki oyun da aynı dünyada, Vespuccia’da geçiyor) bir hayli beğenmiştim. Ama oyunun western temalı geleneksel bir macera oyunu olduğu yanılgısına kapılmıştım, bu yüzden böyle bir karar-sonuç oyunuyla karşılaşmak büyük sürpriz oldu.

Oyunun ilk perdesi biraz daha alışık olduğumuz tarzda bulmacalı bir kısım. Ancak burada bile oyunun ne kadar derinleştiğine şahit olabiliyorsunuz. Örneğin en başta şerifle konuşurken oradaki maymuncuk çantası dikkatinizi çekmiştir. İşte başlarda bir olayı çözerken yapacağınız seçim ve sonrasında o seçim sayesinde yapabileceğiniz bir numara sayesinde o çantayı alabiliyorsunuz. Ama çantayı tam o an almadığınız takdirde kasabada zaman geçiyor ve hapisteki eleman çıkarken çantayı da beraberinde götürüyor. Bu da neredeyse oyunun sonuna kadar maymuncuksuz kalmak, kilitleri açmak için alternatif yollar bulmak zorunda kalmak demek. Ayrıca bununla ilgili başarımı da kaçırmış oluyorsunuz, o ayrı.

Yine bir başka yerde geçmeniz gereken engeli çatışarak ya da rüşvet vererek aşmanız mümkün; karşınıza çıkan bir suçluyu uyarabilirsiniz, ispiyonlayabilirsiniz ya da görmezden gelebilirsiniz. Yaptığınız hiçbir şey hikayede ilerlemenizi durdurmuyor ama nasıl ilerleyeceğinizi değiştiriyor.

Perde 2 ise oyunun en ilginç kısmı. Burada yolculuk sırasında yol arkadaşlarımızla konuşup kaynaşabildiğimiz, onları daha iyi tanıyabildiğimiz bir kısım var. Ama “atlı karavanda giderken herkesle tek tek konuşayım” gibi bir şansınız yok, seçeceğiniz birkaç etkileşimin ardından genelde araba duruyor çünkü başınıza ‘rasgele’ bir olay geliyor.

Bu rasgele olayların sırası ve hangilerini göreceğiniz belli değil, yani ben oynarken ilk olarak petrol kuyusu ile karşılaştım, siz ise Mr. Treadway’in fotoğraf çekimi olayıyla karşılaşabilirsiniz. Dinozor fosili olayıyla karşılaşmadım bile. Bu olaylardan hangilerini göreceğiniz oyunun başında belirleniyor, bu da tekrarlanabilirliği artıran bir detay. Ayrıca tüm bu olayların farklı farklı çözümleri var. Petrol kuyusundaki adamı kurtarırken dikkatli olmazsanız yaralanıyor mesela ama bulmacayı doğru çözerseniz o sekansı kimseye zarar vermeden bitirebiliyorsunuz.

Bu rasgele olaylara ek olarak yol arkadaşlarıyla aramızdaki ilişki puanına etki eden “özel görevler” var. Mesela Danny ile nehirde bir olay yaşıyoruz, Nadine ile birlikte odun toplamaya çıkıyoruz, Phil ile savaştan kaçan eski bir askerle karşılaşıyoruz vs. Bunlarda vereceğimiz kararlar oyunun gidişatı, karakterle ilişkimiz ve oyunun sonu için bir hayli önemli.

Üçüncü olarak da “ana” olaylar var. Eski bir deniz kaptanına veya gezici tiyatroya yardım etmek, kendimizi dini bir topluluğun içinde bulmak, pusuya düşürülmek gibi. Buradaki dört olay her oyuncunun göreceği olaylar.

3. Perdede ise bir önceki bölümün sonunda olan olaylara göre farklı karakterlerle birlikte oynuyoruz ve buradaki bulmacaları da hangisinin yardımıyla çözeceğimizi seçiyoruz. Bulmacalar ve çözümleri birbirlerinden tamamen farklı. Tekrarlanabilirlik demiş miydim? 🙂

Rosewater’da karşılaştığımız karakterler son derece renkli. Şovmen mi yoksa bir dolandırıcı mı, işte karşınızda Jack ve onun asistanı, eskiden çetelerle içli dışlı olmuş, keskin nişancı Danny. Bir özgürlük savaşçısı olan İspanyol Phil. Bir doktor tarafından yetiştirilmiş ve kendini bu işe adamayı isteyen yerli kız Nadine. İlk başlarda huysuz ama sonradan yavaş yavaş açılmaya başlayan, atlı karavanımızın sahibi Lola. Seslendirmeleri de harika olan bu karakterlere kısa süre içinde o kadar ısınıyorsunuz ki, biriyle yeterince ilgilenemediğinizde içinize oturuyor. En huysuz olan Lola’nın bile kabuğunu kırmaya çalışmak keyifli. Birinin başına bir şey geldiğinde üzülüyorsunuz, bir işi kiminle yapacağınıza karar verirken zorlanıyorsunuz falan. Bu bakımdan çok başarılı bir oyun Rosewater.

Rosewater kesinlikle acelesi olan, acele hissi yaratan bir oyun değil. Başta da dediğim gibi bu bir yol hikayesi ve her ne kadar yolda başımıza kötü şeyler de gelse bu yolculuktan keyif almak en önemlisi. Bu bakımdan chill bir oyun, zaten Harvey de her olayın ardından hiç de acele etmeden günlüğüne karalıyor başlarına gelenleri. Günlük yazıları oyunun en güçlü yanlarından biri bence, kaydet-yükle yapıp bir iki kararı değiştirdikten sonra bile bu günlük yazılarındaki değişiklikleri görmek mümkün.

Eleştireceğim bir iki şey tabii olacak ama bunları uzun uzun yazmak yerine Eksiler kısmında geçeceğim. Çünkü dedim ya, bu bir yol hikayesi ve kendinizi bu yolun akışına bırakmak demek olumsuzluklara kulak tıkayıp yolun keyfini çıkarmak demek.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu